Hayvan Hakları Aktivisti & Avukat Dilara Sezgin ile Röportaj

Yazarımız Dilara Sezgin ile Konya’da yaşananlardan sonra buluşup hayvan haklarıyla ilgili yeniden aklımıza takılanları sorduk.

hayvan hakları
  1. Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Ben, Dilara Sezgin, hukukçu olmanın yansıra, bir hayvan sever ve hayvan hakları savunucusuyum. Aynı zamanda heymypet.com yazarıyım. Paris Panthéon-Assas Üniversitesi’nde hukuk eğitimi tamamladım, akabinde Trinity College Dublin’de yüksek lisans yaptım. Dokuz yıldır İstanbul Barosu’na bağlı olarak avukatlık mesleğini sürdürüyorum. 5 yaşımdan beri köpek bakıyorum. Bu süreçte öncelikle kendi köpeklerimi iyi anlamak için onların davranışları ve çıkarttıkları sesler üzerinde eğitimler aldım. Travmalı köpeklerin rehabilitasyonu ile de ilgilendim. Kendimi bir köpek amatörü olarak tanıtabilirim.

  1. Hayvan hakları adına Türkiye’de yapılan en büyük hata, en yanlış uygulama sizce hangisi? Mevzuata dair sizin değerlendirmeniz nedir? 

Bana sorarsanız iki temel hata var. Birincisi müfredatımızda çocuklara hayvan sevgisine dair yeterli eğitimin verilmemesi. Başka bir deyişle, hayvan sevgisi ve hayvan hakları dersinin mutlaka zorunlu hale getirilmesi gerekmektedir. Sokak hayvanlarını sevelim veya sevmeyelim, Türkiye’de çocuklar sokakta hayvanlarla yaşamak zorunda. Paris’te veya Berlin’de yaşayan bir çocuğun böyle bir zorunluluğu yok. Bu sebeple, çocuklara hem hayvan sevgisinin aşılanması lazım hem onların da hissiyatlı canlılar olup haklarının olduğunun anlatılması lazım. Bu eğitim sadece hayvanlar ile sınırlı tutulmayıp ekosistemi anlama ve çevre dersi olarak da düşünülebilir. Bizim dışımızdaki diğer canlılara saygı duyma güdüsü çocukluk aşamasında aşılanmadığı takdirde hayvanlara karşı sorumlu bireyler ve yurttaşlar yetiştirme imkânımız yok. İyi geometri bilmek, çevreye doğaya saygılı iyi bir yurttaş olmak anlamına gelmiyor.

İkinci temel sorun ise ve benim mevzuata yönelik en büyük eleştirim caydırıcılık eksikliği. Basında hepimiz “hayvana karşı şiddete hapis cezası geldi” gibi haberlere denk gelmişizdir. Ancak bu haber gerçeği yansıtmamaktır. Kanunun öngördüğü cezalar aşağıdaki gibi:

  • Nesli tehlike altında olan bir hayvanı öldürmek için bir yıl ila beş yıl;
  • Bir hayvan neslini yok etmek için beş yıl ila 10 yıl;
  • Hayvan öldürmek için altı ay ila dört yıl;
  • Hayvanlara tecavüz ve işkence için altı ay ila üç yıl;
  • Hayvan dövüştürme (“geleneksel” diye tabir edilenler dışında) için üç ay ila iki yıl hapis cezası.

Türk ceza sisteminde üç yılın altındaki cezalar “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” (“HAGB”) kapsamında ertelenmektedir. Yani, bir hayvana işkence yapan bir insan en üst sınır olan 3 yıl ile cezalandırılsa bile hapis yatması çok düşük bir ihtimal. Bir hayvana şiddet uygulayan veya istismar eden kişinin kanun kapsamında cezaevinde yatması neredeyse imkansızken hayvana yönelik şiddettin kabahat yerine suç sayılmasının hayvanlar açısından hiçbir pratik sonucu yoktur.

Hayvanlara yönelik suçların HAGB kapsamında olmayacağı ve adli para cezası uygulamasının hayvana karşı işlenen suçlar açısından geçerli olmayacağı mutlak suretle düzenlenmesi gerekir.

Ayrıca cezaların alt sınırın en az iki yıldan başlaması öngörülmelidir. Çünkü onun altındaki suçların amiyane tabirle “yatarı” yok. Eğer alt sınır yukarı çekilirse, hayvana karşı şiddet uygulayan kişi hâkim karşısına çıkar ve belirli bir süre cezaevinde geçirmek zorunda kalır. Bu durum da şiddete karşı caydırıcılık oluşturur.

Bunun yanı sıra hayvana karşı şiddet/istismar uygulayıcısının siciline suçun işlenmesi gerekir. Zira insanlar böyle bir eylem gerçekleştirdiklerinde, bunun hayatlarının devamını etkileyecek sonuçlarının olacağını bilmelilerdir.

Yaptırımı olmayan bir kanunun caydırıcılığa da olmaz.  Her suça karşılık gelen yaptırım, bireylerin suç işlemesini ve suçları tekrar etmelerini engelleyen caydırıcılıkta olmalıdır. Aksi takdirde istediğimiz kadar yasa çıkartalım hiçbir olumlu dönüşü olmaz. Aynı tas aynı hamam devam eder… Ki gördüğümüz kadarıyla devam etmek şöyle dursun hayvana karşı şiddette artış gözlemliyoruz.

  1. Siz bir hayvan hakları savunucusu ve bir hukukçu olarak Hayvan hakları yasasının nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz? Basit olarak anlatmanızı istesek?

Hayvan hakları hayvanların ekosistem içerisinde sağlıklı şekilde yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan hakların tanınmasını ifade eder. Hayvan haklarına ilişkin yasaların da hayvanların insanlar gibi düşünebilen, acı çekme ve hissedebilme özelliklerinin olduğu bilinciyle onları korumak amacını güderek hazırlanması gerekir.

Yasayı ve değişiklikleri topyekûn kötüleme taraftarı değilim. Nitekim kanımca önemli addedebileceğimiz değişiklikler mevcut ama maalesef yeterli değil. Değişikliklerden önce, hayvana karşı şiddet/istismar suç değil kabahat olarak düzenlenmişti. Dolayısıyla bu fiillerin karşılığı hapis ve adli para cezası değil, idari para cezasıydı. Sadece sahipli hayvana yönelik davranışlar ceza hukuku kapsamındaki malvarlığına karşı suçların veya çevre suçları olarak değerlendirilmekteydi. Hayvan can değil mal statüsündeydi. Artık hayvanlar can statüsünde. Aslında olumlu bir mantalite değişikliğinden söz etmek mümkün çünkü eski düzenlemede korunan hayvan sahibinin malvarlığıydı, hayvanın kendisi değil. Ancak yukarıda da bahsettiğimiz üzere yaptırım yeterli caydırıcılıkta olmayınca mantalite değişikliğinin toplum davranışlarına yansıması kanımca mümkün değil. Bu sebeple özellikle şiddete meyilli toplumlarda, bir yasanın evveliyatla caydırıcı nitelikte olması gerekmekte.

Bununla beraber bence mutlak suretle hayvan koruma yasasında bulunması gereken unsurlardan söz etmek isterim.

  • Altıncı sorunda detaylı olarak inceleyeceğiz ama yeri gelmişken bahsetmek istediğim, kanımca kabul edilemez bir husus var. Bir vatandaş, bir sokak hayvanına karşı şiddet ile karşılaştığında doğrudan hukuki süreç başlatamıyor, sadece il tarım müdürlüklerine ihbar edebiliyor. İl Tarım Müdürlüğü görevlileri uygun görürse, Cumhuriyet Savcılığı’na başvuru yapıyor. Bu kişiler hukukçu değil veya kolluk kuvveti mensubu değil ve bu değerlendirmeyi nasıl yaptıkları meçhul. Bu sebeple hayvana karşı şiddet konusunda şikayetlerin bireyler ve Sivil Toplum Kuruluşları tarafından doğrudan savcılığa yapılabilmesi gerekmektedir. İş yükü düşünülüyorsa, bunun için savcılıklar nezdinde özel birimler kurulabilir. Bir yasanın yetkin kişiler tarafından en hızlı şekilde uygulanabilir olması gerekmektedir. Burada müdürlük görevlileri kanımca yetkin olmadıkları gibi şiddete karşı çıkan bireylerin ve STK’ların hukuka ulaşabilmesi için çift katmanlı bir mücadele vermesine sebep oluyor. Ayrıca savcılara da re’sen soruşturma yetkisinin tanınması gerekiyor.

 

  • Hayvan Koruma Kanunu’nda sahipli/sahipsiz ayrımının kati surette kanun metninden çıkarılması lazım. Bir kanun canlıları korumayı amaçlıyorsa sahipli olsun veya olmasın şikayet mekanizmaları ve hukuk önünde korunmaları eşit olmalı. Sahipli hayvanlar durumunda hayvan sahibi doğrudan hukuki süreç başlatabilirken sahipsiz hayvanlar açısından bu mümkün değil. Peki sahipli hayvanın acı çekme/hissedebilme kabiliyeti daha mı yüksek? Hayır! Her hayvan eşit değerlendirilmeli.

 

  • Kanun, sokak hayvanı nüfusu ile ciddi bir şekilde mücadele etmeli. Bunun için petshop faaliyetlerinin belirli bir süre durdurulması gerekir. Petshoplarda kedi ve köpek teşhir edilmemesi olumlu bir gelişme ancak sahiplenilmeyi bekleyen bu kadar sokak canlısı varken ve bizler ülke olarak bu durumla mücadele ederken, barınaklar bir sürü sokağa bırakılmış cins köpekle ve kediyle doluyken petshop satışının yasaklanmaması/durdurulmaması anlaşılabilir değil. Bu düzenleme olmadıkça kontrolsüz popülasyon artışı devam edecek ve kötü şartlar değişmeyecek. Salgın ile birlikte bilinçsizce sokağa bırakılan hayvanları bir düşünelim, sevgililer günü hediyesi olarak alınan golden retriever köpeklerin sevgililer ayrıldıktan sonra sokağa bırakılmasını düşünelim veya yaz tatilinde çocuklar eğlensin diye bahçeye alınan husky köpeklerin kışın apartman koşullarında evdeki mobilyayı kemirmesinden ötürü sokağa bırakılmasını düşünelim…
  • Yeni yunus parklarının açılmayacak olması ve yeni yunus satın alınamayacak olması güzel bir gelişme ancak eski işletmeler devam ediyor. Bu husus hayvanı can addeden kanun ile çelişiyor. Nitekim vahşi bir hayvanı ufacık bir havuzda yaşamaya zorlamak da bir şiddet türü. Ayrıca burada da caydırıcılık konusuna değinmek zorundayım. Yeni yunus satın almama kuralının ihlali halinde karşılaşılan para cezası yunus parkından elde edilen gelirle kıyaslandığında caydırıcılıktan çok uzak.
  • Kanun kapsamında hayvan kesiminin hayvana acı vermeden ve uygun şartlarda yapılması öngörülmüştür. Ancak bunun bir yönetmelikle detaylandırılması lazım. Bu kesimi yapmaya ehliyetli kişiler kimler, herkes hayvan kesebilir mi, hangi aletler ile kesim yapılabilir. Bunlar açıklığa kavuşmadan kanun maddesi sadece salt bir iyi niyet beyanı niteliğinde kalmaya mahkumdur.
  • Büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu 25 bini aşan belediyeler, sahipsiz veya güçten düşmüş ya da tehlike arz eden hayvanların korunması ve bakımının yapılması ile rehabilitasyonunun sağlanması amacıyla hayvan bakımevleri kuracağına dair bir hüküm mevcut. Nüfusu 25 binin altında olup hayvan bakımevi kurma zorunluluğu bulunmayan belediyelere de sorumluluk alanındaki sahipsiz hayvanları en yakın belediyeye götürerek, rehabilite ettirme sorumluluğu veriliyor. Kanımca nüfus şartı aranmaksızın belediyelerin bu merkezleri kurması gerekiyor. Büyük iller zaten kapasitesin çok üstünde hayvan barındırıyor. Bunun için yeterli bütçe ayrılması gerekiyor ve farklı işbirliği modelleri üzerinde STK’ların da görüşü alınarak bir çözüm üretilmesi gerekiyor.
  • Türkiye’de olduğu gibi sokak hayvanı nüfusu ile mücadele edilmek isteniyorsa, kısırlaştırma faaliyetleri planlaması insan nüfusuna endeksli olmamalı. Nüfusu 25 binin altında olan yerleşim alanlarında da mutlaka sabit kısırlaştırma ve rehabilitasyon merkezleri kurulması kanunda yer almalı.
  • Kamuoyuna bakımevinin ne olduğu hakkında bilgi vermek gerekiyor. Bakımevi sokakta yaşayan kedi ve köpeklerin toplanıp yaşadıkları yer değil. Zaten böyle bir imkan ve yer de yok. Barınakların durumu hepinizin malumu. Uzmanların da büyük çoğunluğu sokak hayvanları ve insanların uyumlu bir şekilde yaşayabilmesinin yolu sokaklardaki hayvanları ‘barınaklara’ göndermekten değil, etkili bir kısırlaştırma politikasından geçiyor.
  • Avcılığın tamamıyla yasaklanması gerekiyor ve cezaya tabi tutulması gerekiyor.
  • Havai fişeklerin kanun tarafından yasaklanması gerekiyor. Nitekim, bilindiği üzere kısacık bir göz zevki için binlerce kuş hayatını kaybediyor.
  • Kürk ithalatı ve ihracatı ile kürk kullanımı ve üretim faaliyetleri yasaklanması gerekiyor.

 

hayvan hakları

 

  1. Hepimizin gündeminde Konya var. Orada olup biteni siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz bu barınaklarla ilgili tam olarak neyi yanlış yapıyoruz?

 

Bu ülkede köpek katliamı var. Bu ülkede ciddi bir şiddet problemi var. O korkunç davranışı sergileyen işçinin patolojik bir zihin rahatsızlığı olduğunu varsayalım, ya diğerleri? Görüntülerde hepimiz gördük. O köpek canice katledilirken birisi de “ne yapıyorsun” sorusunu sorup durdurmaya kalkmıyor. Vahşeti izliyor!

Bu toplumsal bir çöküşün ifadesi kanımca. İstanbul Barosu Başkanı Av. Filiz Saraç “görevi kötüye kullanma, 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 14 ve 28/A maddesi, Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği’nin 7. maddesi “gereğince Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Savcıların gerekli titizliği göstererek ihlali yapan kişilerin ceza almasını sağlayacak yönde çalışma yapmasını ve ilgili kişilerin yargılama sonunda  ceza almasını ümit ediyorum.

Ayrıca dilekçede Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliğinin ‘’Belediyelerin Alacağı Tedbirler’’ başlıklı 7. maddesine aykırı davranıldığı ve madde 24’te bahsedilen geçici bakım evlerinde aranacak şartların, madde 21’de bahsedilen sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların bakımına ilişkin maddelerin ihlal edildiği kamuoyuna yansıyan görüntülerden açıkça görüldüğü ifade edildi.

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 14. maddesi ve 28/A maddelerinde belirtilen, hayvanlara kasıtlı olarak kötü davranmak, acımasız ve zalimce işlem yapmak, dövmek, fiziksel ve psikolojik acı çektirmek yasağına aykırı davranan şüpheliler hakkında soruşturma başlatılması ve en ağır şekilde cezalandırılmaları da talep edildi.

Barınak çalışanlarına STK’lar ile işbirliği yaparak eğitim verilmesi gerekiyor. Barınakların koşullarının denetlenebilmesi için STK yetkililerinin serbestçe giriş çıkışının sağlanması gerekiyor. Bunun yanı sıra ciddi bir bütçe sorunu söz konusu. Yeterli bütçenin ayrılması ve bu sorun ile ülke bazında mücadele edilmesi gerekiyor. STK’lar aracılığıyla aktif bir denetim mekanizması kurulabilse o zaman bu tip şiddet eylemlerinde ciddi azalma görürüz.

  1. Hayvan istismarlarıyla, hayvana şiddetle ilgili yetkili makam hangisi? Böyle bir durumla karşılaştığımızda ne yapmalıyız? 

Bir şiddet durumuna tanık olmanız halinde öncelikle olabildiğince delil toplamanızı öneririm (fotoğraf, video, tanık ifadesi vb.). Deliller hayvana karşı şiddet uygulayan kişi/kişilerin ceza alması olasılığını yükseltmesi açısından önemli bir etken oluşturacaktır.

Hayvana karşı şiddet ve/veya cinsel istismar ile karşılaştığınızda İçişleri Bakanlığı’nın bir mobil uygulaması olan Hayvan Durum İzleme Uygulaması (HAYDİ) üzerinden cep telefonunuz aracılığıyla ihbarda bulunabilirsiniz. Bunun yanı sıra 112 polis imdat hattı üzerinden de ihbarınızı iletebilirsiniz. Bilindiği üzere polisin yetki alanına girmeyen yerlerde jandarma yetkilidir. Özellikle acil durumlarda bu yollara başvurmanızı tavsiye ediyoruz.

Ayrıca ilgili il ve ilçenin Tarım Müdürlüğü’ne bir dilekçe ile başvurmanız başka etkili bir yöntem olacaktır. Burada dilekçenize ek olarak yukarıda bahsi geçen delilleri eklerseniz, şiddet veya istismarı uygulayan kişin ceza alma olasılığını yükseltecektir. Bu başvuruyu e-devlet sistemi üzerinden Tarım ve Orman Bakanlığı’na da yapılabilirsiniz.

Yukarıda bahsedilen yollara başvurmakla beraber sosyal medyanın aktif kullanımı kamuoyu oluşturacak olup süreci hızlandırabilecektir.

Maalesef sahipsiz bir hayvana karşı şiddet/istismar halinde (suçüstü durumu olmadıkça) şikayet hakkı yalnızca Tarım ve Orman Bakanlığının il ve ilçe müdürlüklerine verilmiştir. Bizlerin vatandaş olarak veya Sivil Toplum Kuruluşlarının savcılığa bireysel şikayet hakkı yoktur. Bu bence eleştirilecek bir husus. En azından STK’ların doğrudan savcılığa başvurma hakkının derhal tesis edilmesi taraftarı olduğumu belirtmek isterim.

Hayvana karşı şiddet veya istismarın sahipli hayvana karşı işlenmesi halinde hayvan sahibinin şikâyeti üzerine de soruşturma yapılabilmektedir.

Barınaklarda, yetkili görevliler tarafından şiddet/istismar durumu ile karşılaşılması halinde ise görevi kötüye kullanma suçu sebebiyle savcılığa şikayette bulunulabilecektir. Bu durumda Hayvan Koruma Kanunu değil Türk Ceza Kanunu hükümleri çerçevesinde cezai süreç ilerleyecektir.

  1. Hayvanları çok seven, elinden geldiği kadar yardımını esirgemeyen çok sayıda insan var. Bu konuda köklü bir değişiklik ve gerçek bir çözüm için bir şeyler yapmak isteyen… Onlara ne önerirsiniz? 

Köklü bir değişiklik yapmak kolay değil ama herkes elinden geldiği ölçüde destek olabilir. Tam zamanlı olarak bir hayvana bakamayacak olan insanlar evlerini geçici olarak sahip arayan hayvanlara açabilir. Bunun için sosyal medya oldukça aktif çalışıyor.

İnsanlar kendi mahallesine yönelik hayvanlar ile alakalı sorunları çözmek adına muhtar ile işbirliği yaparak bir sosyal medya sayfası kurabilir. Burada besleme alanları, hasta hayvanlar vb. konular üzerinde mahalle bazında çözüm aranabilir. Mesela Cihangir açısından cihangiranimalcare instagram sayfası mevcut.

İnsanlar kendi fikirlerini yansıttığını düşündükleri STK’larda gönüllü olarak yer alabilir. Burada STK ismi vermek istemiyorum zira amaç aynı olsa da her derneğin belirli konularda farklı görüşleri olabiliyor.

Barınaklarda gönüllü olmak, besleme desteklerine katılmak da başkaca bir seçenek.

Paylaşan heymypet